Get Adobe Flash player

AHMET DURUL&GÜLŞAH ALTUNTECİM ÇAĞATAY RÖPORTAJI

AHMET DURUL&GÜLŞAH ALTUNTECİM ÇAĞATAY RÖPORTAJI

“Mutluluk Üzerine Notlar”

“Mutluluğunu şartlara bağlama. Mutluluk, iyi günde de, kötü günde de senin içinde bulunacağın bir haldir ve şartlara bağlı değildir. Mutluluk, sadece üzerinde kuğular yüzen sakin bir su değildir. Fırtına çıkınca dalgalar, düşen kayalar onu bozmaz. O, suyun kendisidir.”

 

Ahmet Durul Hoca; 20 sene Pars Mccann Şirketi’nde yöneticilik, 10 sene Evyap'ta pazarlama koordinatörlüğü, 10 sene Galatasaray ve Yeditepe Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan ve de şu an kendisini kitap yazmaya adayan, tanıştığınız anda hayatınızı değiştirebilecek, hem doğuya hem de batıya hakim bir düşünür..

O, 60 yıldır okuyor ve düşünüyor. 40 yıldır çalışıyor ve okuduklarını uygulamaya çabalıyor. 5 yıldır da öğrenebildiklerini, dinleyicilerine anlatıyor. Aslında bütün yaptığı aramak. O kendimi arıyor, ama ister Batıya baksın, ister Doğuya, sadece “Kendisiyle” karşılaşıyor. O, olmayanı (kendisini), boşuna arıyormuş, çünkü yalnız “Kendisi” varmış ve başka bir şey yokmuş. Bu arayışta bir sürü bilgi hazinesi birikti Ahmet Hoca’nın. Biriken zenginlikler yolda ona yük olmaya başladığı için bugün benimle bu hoş sohbeti yapmayı kabul etti ve beni çok onurlandırdı. Biz de mutlulukla omuzladık bilgileri ve de yola devam ediyoruz..

Ahmet Durul Hoca ile Mutluluk üzerine derlediklerimiz;

“Korkularımızdan kaçmak çözüm değil.” ifadesiyle vermek istediğiniz mesaj? Her aile ve insan korkularından kurtulmak için neler yapmalıdır?

Hayatta acı veren ne varsa ondan kaçıyoruz. Onları tedavi etmiyor, sadece ağrılarını dindiriyoruz. Rahatsız eden sesleri durdurmuyor, müziğin sesini yükseltiyoruz. Kaçış olarak herşeyi kullanıyoruz. Sinema, televizyon, spor, seyahat, yemek, içki, uyuşturucular, sakinleştirici ilaçlar…Ne bulursak, her şeyi kullanıyoruz.

Aslında, kaçtığımız şeylerin, dışarıdan değil, içimizden kaynaklandığını ve bunlardan kaçamayacağını biliyor, yine de bunlarla yüzleşmekten çekiniyoruz.

Karşıtların birinden kaçıp, diğerine sığınma düşüncesi beraberinde korkuyu getiriyor. İnsanlar ölüm korkusuyla yaşama, acı korkusuyla eğlenceye, yaşlılık korkusuyla gençliğe, fakirlik korkusuyla mala mülke sarılıyorlar. Ne var ki, karşıtlardan biri olmadan diğerinin olamayacağı gerçeği, korktukları neyse onu daha da büyüterek karşılarına getiriyor. Kaçtıkça daha çok acı çekiyorlar. Korkularından kurtulmak istedikçe, onların kölesi oluyor, korkularının onları yönetmesine izin veriyorlar.

Bu kölelikten kurtulmanın tek yolu onları kabul etmektir. İnsanları ölümle tehdit ederek istediğiniz gibi yönlendirebilirsiniz. Ama, “İster öleyim, ister yaşayayım, ikisini de kabul ediyorum, benim için fark etmez.” dedikleri anda, onlar üstündeki gücünüzü kaybedersiniz.

Korkularımıza böyle baktığımız an, şartlar ne olursa olsun mutlu olma yeteneğini elde etmişiz demektir.

 Hızla ilerleyen teknoloji bize yepyeni bir çağı yaşatıyor; bu çağı siz nasıl buluyorsunuz?

 

Bu çağa değişik isimler veriliyor, ben en çok “Artan Hız Çağı” söylemini seviyorum. Artan Hız Çağı’nın değişik şifreleri var. Bunlardan biri BAKS yani, Basit, Az, Kısa ve Sade. Her şey, yazışmalar, söylemler, toplantılar basit, az, kısa ve sade olmalı. Çağın sembolü iPhone; bakın ona, basit ve sade. Bu nedenle herşeyi uzun uzun anlatmak ya da yazmak yerine kısa yazmayı ve de kısa formüller oluşturmamız gerektiğine inanıyorum.Twitter’ı 140 karakter olduğu için seviyorum. Bana çoğu zaman fazla bile geliyor. Genellikle 120 karakter de bana yetiyor. Anlatımı daraltığınız zaman insanların yaratıcılığı daha çok artıyor. Meyvenin suyunu istiyorsan sıkman lazım. Fikirlerin çıkması için de sıkışması gerekiyor. Zamanı kısıtladınız mı ortaya çok güzel şeyler çıkıyor

 

Twitter ve facebook’ta, ‘Gençliğin Filozofu’ veya ‘Twitter Fenomen’ gibi lakaplarınızı görüyorum. Bu sizi mutlu ediyor mu?

Yaşım 70, ama özellikle Twitter’da gençlerle kurduğum yakın iletişimden dolayı bazı yerlerde bana bu gibi isimler takıyorlar ama bunlar gereksiz şeyler. Önemli olan hangi etiketlerim olduğu değil, öğrettiklerimle neler yapıldığıdır. Şunu hatırlatmak isterim, hayatımızın değeri ondan ne aldığımızla değil, ona ne kattığımızla ölçülür.

 

Tek kelimeyle özetlersek, hayatı nasıl yaşamalıyız?

Hayatı nerede ve nasıl olursa olsun “gülümseyerek” yaşamalıyız.

Bize mutluluğun 9 sırrını verir misiniz?

1) Yeni deneyimlere açık ol. Yaşamak yeni şeyler denemek demek.

2) Kendin ol. Başkalarının istediği kişiyi değil kendi hayatını yaşa. Kendi rüyalarını, kendi aşklarını, kendi senaryolarını yaşa.

3) Geçmişi bırak. Affet, unut, şimdiye gel. Şimdide yaşa

4) Kimseyi incitme. Nazik ve anlayışlı ol.

5) Kendi sorumluluğunu üstlen. Başkalarını suçlamak, kıskanmak, kendine acımak, intikam peşinde koşmak, boş yere enerji harcamaktır. Sen ne isen, sorumlusu sensin.

6)İlişki kur.İnsanlarla, hayvanlarla, doğayla ilişki kur. Sevgi ver, sevgi al.

7) Elinde olanlara şükret. Yaşadığına şükret. Yürüdüğüne, görebildiğine, yiyebildiğine, nefes alabildiğine şükret. Yok olanları değil, var olanları düşün ve şükret.

8)Seni heyecanlandıran işleri yap. Sevdiğin işi yap.

9) Mutluluğunu şartlara bağlama. Mutluluk, iyi günde de, kötü günde de senin içinde bulunacağın bir haldir ve şartlara bağlı değildir. Mutluluk, sadece üzerinde kuğular yüzen sakin bir su değildir. Fırtına çıkınca dalgalar, düşen kayalar onu bozmaz. O, suyun kendisidir.